Her şey bana seni hatırlatabilir gün batarken sanırım.
Taşlardan küçük kaleler yapan çocuklar, her ikindi çay bardağımla suladığım saksılarım, karşı balkonda ki bastonuna yaslanmış, yaşlanmış ama eskimemiş Osman Amca. Okumaktan sıkılmadığım baş ucu yalanların ve bir kısa film mesela.
Her şey hatıra raflarından söküp koyabilir önüme seni.
Beyaz elbiseli bir kız çocuğunun bisiklete binmeyi öğrenmesi, baharın demlediği çiçek kokuları ve komşu teyzenin radyosunda ki Müzeyyen Senar. Akşam esintilerinin kaçak yolcusu bir martı hatta körfez kokusu. Balkonumdan sigara içmek mesela, ilkindi sulara dalmak. Her şey sevgilim, her şey hatırlatabilir yüzünü.
Her şey hatırlatabilir de, canlandıra da bilir
kahverengi tonlu bir fotoğraf gibi elde.
Annemin ördüğü kazaklara, tığla işlenmiş bir tülbent kenarına, mahalle maçlarından sonra ki ilk yudum suya, bir kadeh şaraba mesela. Ama nedense en çok ölüm saatlerine. Buradan ölmeye başlamalı, burada tutulmalı nöbetler, burada susmalı,burada yırtılmalı dudaklarım, burada düşmeli hayaller suya ve burada batmalı güneş. Hepsine benziyor dudakların sevgilim, hepsine. Günahmış yasakmış demem, buraya gömerim yirmili yaşlarımı, burada kapatıp gözlerimi yalanlar söylerim,
burada bırakırım çocukluğumu erkek olurum,
burada baba olurum, aşık olurum
ve burada ölürüm gencecik yaşımda.
Benzetebilirim dallarını eğmiş bir kiraz ağacına ağıt yakan ıslanmış toprağa, vardiya arası önlüğünü bile çıkarmamış kaçak sigara içen bir sarışına, ağaç sesine, yaprak gürültüsüne, ateşin titremesine, mumun sönme kokusuna, gün doğmadan öten kuşlara...
Her şeye benzetebilirim saçlarını sevgilim.
Sokak kenarlarındaki menekşelere, nöbet tutan kedilere.
Her şeye.
Her şeye benzetebilirim kadınlığını, fırında ki sıcak ekmek kokusuna, hüzünlü bir çocuk gülüşüne. Arka bir sokakta ki çıkmazlara, viran bir köşkün ayakta duruşuna, köprü kurulmuş bir kente, boğazın kıvrımlarına, yağmur sığınaklarına, şarkı mırıldanmaya, bir efenin vuruluş öyküsüne mesela.
Hepsi de olur, her şey... sadece benzer.
"ulan tam akşam
oldum, olacağım" diyen gökyüzü bile, benzer sadece.
"Ne Meşhur Silahtı Aşk" demiş Özgür Zeybek. Ne de güzel demiş...
Lanet olsun ! Yokluğunu yazmak ölümün takım elbise giymesi gibi...
Cumartesi, Mart 21, 2015
Pazar, Kasım 16, 2014
Karadut...
Yine köşesindeyiz
Aklın ve kalbin
Ardı sıra karadut ağaçlarının
Sevdiğimiz renk renk evlerin
ve tezat sessiz balkonların
Altından geçiyoruz
Şimdi sen bana
Tütün sarıyorsun alelacele
Yine tam da saatindeyiz
Gitmenin ya da kalmanın
Devam ediyorsun kararsızca yürümeye
ve bakışların pay biçiyor dilsizliğimize
Benim ve karadut ağaçlarının
Uğuldayan bir küfür gibi
Geçiyor yanımızdan rüzgar
Bak yine ortasındayız
Olmanın ya da olmamanın
Her adımımızda tekrar tekrar
Öpüşmelerimizi hesaplıyoruz gizlice
Daha cesurca gözleri önünde karadut ağaçlarının
ve yağmur değiyor boynuna
Gömleğin daha dürüst vücuduna karşı
Ceketimi veriyorum
Zira hala bir yerlerdeyiz
Nefeslerimiz karışık
Aklın ve kalbin
Ardı sıra karadut ağaçlarının
Sevdiğimiz renk renk evlerin
ve tezat sessiz balkonların
Altından geçiyoruz
Şimdi sen bana
Tütün sarıyorsun alelacele
Yine tam da saatindeyiz
Gitmenin ya da kalmanın
Devam ediyorsun kararsızca yürümeye
ve bakışların pay biçiyor dilsizliğimize
Benim ve karadut ağaçlarının
Uğuldayan bir küfür gibi
Geçiyor yanımızdan rüzgar
Bak yine ortasındayız
Olmanın ya da olmamanın
Her adımımızda tekrar tekrar
Öpüşmelerimizi hesaplıyoruz gizlice
Daha cesurca gözleri önünde karadut ağaçlarının
ve yağmur değiyor boynuna
Gömleğin daha dürüst vücuduna karşı
Ceketimi veriyorum
Zira hala bir yerlerdeyiz
Nefeslerimiz karışık
Cuma, Eylül 26, 2014
Gecemin Kuytuları...
Bazı sabahlar olur, güneş bile uyanmaz.
Bazı geceler olur, yıldızlar, sus pus.
Yazdığım, söylediğim şarkılar bir sigarayla penceremde,
Soluk tenli bir heyecan kıvranır kalbimde.
Umudunu yitirmiş kuşlar uğrar pervazlarıma,
ve dertleşiriz karşılıklı,
Onların hazan dolu sesi
Benim, yadsınamaz uğuntum...
Uykusuz sıyrılırım sayısız düğümlerimden.
Zor gelir katlanması.
Sarının tonları dolar odamın duvarlarına,
Gecelerden sıyrılır, gündüzlere dolarım.
Son kalan uykusuzluğumu da bölüşürüm,
Aksime yanan, son kalan, sigarayla.
Geçmiş sevgilerimizi paylaşırız,
Yarısını anıların, yarısını su dolduran.
Ve yasını tutamadığım.
Kiminin eline sek yakışır
Sevgimizi paylaşırız
Yarısı "dolu" bardaklarımızda.
Gece düşerim yalnızlıklara.
Sıyrılır bütün umutlardan kaygılarım.
Tekrar ve tekrar...
Tekrarlarım,
Zamanın durmaya yaklaştığı fakat,
Durmadığını anlayacağın kadar süründüğünü.
Hiç bitmeyecek şafak vakitlerinin,
sevişirken ne hızlı geçtiğini
ve bu ufukta artık martı uçmayacağını.
Gecenin çıplak vücudunun tenhalarında dolaşırım
Taze demlenmiş hüzünlerin buharı vurur
Ben kuytularıma karışırım.
Bazı geceler olur, yıldızlar, sus pus.
Yazdığım, söylediğim şarkılar bir sigarayla penceremde,
Soluk tenli bir heyecan kıvranır kalbimde.
Umudunu yitirmiş kuşlar uğrar pervazlarıma,
ve dertleşiriz karşılıklı,
Onların hazan dolu sesi
Benim, yadsınamaz uğuntum...
Uykusuz sıyrılırım sayısız düğümlerimden.
Zor gelir katlanması.
Sarının tonları dolar odamın duvarlarına,
Gecelerden sıyrılır, gündüzlere dolarım.
Son kalan uykusuzluğumu da bölüşürüm,
Aksime yanan, son kalan, sigarayla.
Geçmiş sevgilerimizi paylaşırız,
Yarısını anıların, yarısını su dolduran.
Ve yasını tutamadığım.
Kiminin eline sek yakışır
Sevgimizi paylaşırız
Yarısı "dolu" bardaklarımızda.
Gece düşerim yalnızlıklara.
Sıyrılır bütün umutlardan kaygılarım.
Tekrar ve tekrar...
Tekrarlarım,
Zamanın durmaya yaklaştığı fakat,
Durmadığını anlayacağın kadar süründüğünü.
Hiç bitmeyecek şafak vakitlerinin,
sevişirken ne hızlı geçtiğini
ve bu ufukta artık martı uçmayacağını.
Gecenin çıplak vücudunun tenhalarında dolaşırım
Taze demlenmiş hüzünlerin buharı vurur
Ben kuytularıma karışırım.
Perşembe, Mayıs 22, 2014
Bil Diye Söylüyorum...
Sabahları hala soğuk oluyor bu ıssız oda
Bil diye söylüyorum.
Baharın sonu, hala Şubatta okunuyor sabah ezanı
Uyuyamıyorum işte, bir bıçak var beynimde.
Bil diye söylüyorum.
Bir de o bıçağın sahibi sen...
Ne işim var deme şimdi aklının kuytularında
Yalnızlığa sabah ezanı süsü veriyorsun ya...
Bil diye söylüyorum sadece.
Uyku uğramıyor artık.
Bilirsin diye yazmıyorum sana
Sabahları hala soğuk oluyor.
Pencerem de açık.
Mayısın havası örtüyor üzerimi yatağımda,
Uzanıyorum sigaraya, çok içme derdin ya bana...
Neyse ki bitmiş sigaram.
Bil diye söylüyorum.
Sana karşı bi hükmüm, bi cürmüm var da sanki,
Aklıma takılıyorsun kusura bakma.
Sen bil diye değil
Öylesine yazıyorum bu sefer.
Uyku uğramadı da yine
Ufak bi meselem vardı,
Bıçağın sahibiyle...
Bil diye söylüyorum.
Baharın sonu, hala Şubatta okunuyor sabah ezanı
Uyuyamıyorum işte, bir bıçak var beynimde.
Bil diye söylüyorum.
Bir de o bıçağın sahibi sen...
Ne işim var deme şimdi aklının kuytularında
Yalnızlığa sabah ezanı süsü veriyorsun ya...
Bil diye söylüyorum sadece.
Uyku uğramıyor artık.
Bilirsin diye yazmıyorum sana
Sabahları hala soğuk oluyor.
Pencerem de açık.
Mayısın havası örtüyor üzerimi yatağımda,
Uzanıyorum sigaraya, çok içme derdin ya bana...
Neyse ki bitmiş sigaram.
Bil diye söylüyorum.
Sana karşı bi hükmüm, bi cürmüm var da sanki,
Aklıma takılıyorsun kusura bakma.
Sen bil diye değil
Öylesine yazıyorum bu sefer.
Uyku uğramadı da yine
Ufak bi meselem vardı,
Bıçağın sahibiyle...
Cumartesi, Mart 08, 2014
O Sabah...
Hatırlıyorum o sabahı.
Elbiselerimiz sevişiyordu yerlerde,
Tek başıma sığamadığım yatak büyük geliyordu senden uzaklaşınca.
Uyurken sırrım oluyordun benim, uyanınca herkesin
ve daha intihar kuşanmıştı gözlerin
Yaklaşan sonbaharın renklerine uyumlu olsun diye.
İnci çiçekleri, yenilgiyi kabullenerek eğmiş boyunlarını masada
İzmaritlerden kaçak kat çıktığımız kül tablasına bakıyorlar.
Güneşin nefesi şehvetli bir dansa tutuşmuş saçlarınla ayak üstü
Senle ben tam tersine bir savaş hali.
Hafif bir rüzgarla karışık körfez kokusu geliyor boynundan.
Ahhh yine karıştı aklımın odaları,
Beni öp de yardım et, dağınık kalmasın hatıralarım...
Elbiselerimiz sevişiyordu yerlerde,
Tek başıma sığamadığım yatak büyük geliyordu senden uzaklaşınca.
Uyurken sırrım oluyordun benim, uyanınca herkesin
ve daha intihar kuşanmıştı gözlerin
Yaklaşan sonbaharın renklerine uyumlu olsun diye.
İnci çiçekleri, yenilgiyi kabullenerek eğmiş boyunlarını masada
İzmaritlerden kaçak kat çıktığımız kül tablasına bakıyorlar.
Güneşin nefesi şehvetli bir dansa tutuşmuş saçlarınla ayak üstü
Senle ben tam tersine bir savaş hali.
Hafif bir rüzgarla karışık körfez kokusu geliyor boynundan.
Ahhh yine karıştı aklımın odaları,
Beni öp de yardım et, dağınık kalmasın hatıralarım...
Cuma, Şubat 07, 2014
Tanrıya Saygılarla...
Kaderimin boktanlığı, alnımdaki imla hatalarından kaynaklanıyor sanırım dostum
Ve artık zaman, hiç göremediğim dedemin köstekli saati hayalimdeki.
Gerçekten var olsa bile iyileştiremiyor bazı şeyleri.
Babamın ağzında küfür çocukluğum, parçalıyor her konuştuğunda masumluğumu
Ya diyorum torunların da hayal ederse senin köstekli saatini?
Vaz geçiyorum dostum, inanmıyorum tanrıya...
İnanamıyorum çünkü tek dua ettiğim şeyi aldı elimden.
Küçük bir çocuk tanrı biliyorum,
Çünkü bende çocukken kıskanıp alırdım başkasının elinde ne görsem.
Dönüşü yok dostum biliyorum, günümüzde kısalan mesafeler saniyelerle ölçülürken
Benim asırlar var aramda O'nunla...
Ve artık biliyorsun,
Sen okurken bunları, O artık çok uzaklarda...
Pazartesi, Ocak 27, 2014
Yol
Kaç zaman oldu tam hatırlayamıyorum sorduklarında.
Takvim solup solup, kaç kez eğdi yapraklarını?
Yollarda ki şeritler kalırken ardımda usul usul,
Çevirip başımı bakıyorum,
Bakıyorum geçmişimin kasabalarına.
Belki hesaplar diye uyuşturulmuş beynim.
Hepsi bomboş artık,
Hepsi gömülmüş denizimin derinlerine,
Başka insanlar koşuyor artık yanımda, başka bakıyor herkes.
Sanırım ilk kaybettiğimiz kasaba olmuş çocukluğumuzun masumiyeti !
Yol bizi tokatladıkça ben erkek olmuşum dostum.
Küfürbaz, sakin bir ege erkeği.
Sen ise harabe, geri kalan paralı asker olmuş,
Hepsi camına kiralık yazılmış daireler kadar, bizim.
Aynı aşklarımız gibi...
Takvim solup solup, kaç kez eğdi yapraklarını?
Yollarda ki şeritler kalırken ardımda usul usul,
Çevirip başımı bakıyorum,
Bakıyorum geçmişimin kasabalarına.
Belki hesaplar diye uyuşturulmuş beynim.
Hepsi bomboş artık,
Hepsi gömülmüş denizimin derinlerine,
Başka insanlar koşuyor artık yanımda, başka bakıyor herkes.
Sanırım ilk kaybettiğimiz kasaba olmuş çocukluğumuzun masumiyeti !
Yol bizi tokatladıkça ben erkek olmuşum dostum.
Küfürbaz, sakin bir ege erkeği.
Sen ise harabe, geri kalan paralı asker olmuş,
Hepsi camına kiralık yazılmış daireler kadar, bizim.
Aynı aşklarımız gibi...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)